kahr ~ قهر
Lehce-i Osmani - kahr ~ قهر maddesi. Sayfa: 1278 - Sira: 11

Lehce-i Osmani; kahr maddesi. osmanlıcada kahr ne demek, kahr anlamı manası, kahr osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte kahr hakkında bilgi. Arapça kahr ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada kahr anlamı
Lehce-i Osmani - Ahmed Vefik paşa - قهر kahr ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..
kahr ~ قهر güncel sözlüklerde anlamı:
KAHR ::: Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme. * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.) (Bak: Celal)
KAHR ::: Yaşlı, ihtiyar kişi. * Yaşlı at. * Yaşlı deve.
kahır ::: (a. i.) : 1) zorlama, zorla bir iş gördürme, (bkz. : icbar, cebr). 2) üstün gelerek mahvetme, helak etme, batırma, ezme. 3) çok kederlenme, çok üzüntü duyma.
kahr-ı dehr ::: zamanın, dünyânın kahrı.
kahr-ı hiddet ::: hiddetin kahrı, kızgınlığın yıkıcı galebesi.
kahr ::: zorlama, mahvetme, ezme.
KAHR ::: Kendini günâhlarla kahretme. Şunu iyi bil ki; günâhları terk edenin, kalbi incelir, yumuşar. Haramı bırakıp, helâl yiyenin ise, düşüncesi berrâk (temiz) olur. (İmâm-ı Mâverdî)
Allahü teâlâ, kıyâmet günü kâfirlere ve günâhkâr mü'minlere, kahr ve celâl ile görünecektir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Gençlikte, Allahü teâlânın kahrından, azâbından korkmalı, titremeli, ihtiyarlıkta merhametine sığınmalıdır. (Ahmed Fârûkî Serhendî)
Kahrımız, gadâbımız (kızmamız) düşmana ziyân,
Adüvden (düşmandan) korkmadık, korkmayız hiçbir zaman,
Kur'ân'da zafer vâdediyor hazret-i Yezdân.
(Gülbank-i Mehterân)
2. Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.
Abdülmecîd Han, Mustafa Reşid Paşanın mason olduğunu, İslâmiyet'e uymayan bir yol tuttuğunu anlayınca, kahrından, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunuyor, irâde-i şâhâne alınıyordu. Sırada bulunan bir kâğıt için "Medîne halkının dilekçesi okunacak" bilgisi verildi. "Durun, okumayın! Beni oturtun!" buyurdu. Arkasına yastık koyup oturtuldu. "Onlar Resûlullah efendimizin komşularıdır. O mübârek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız. Fakat okuyunuz da kulaklarım bereketlensin." dedi. Bir gün sonra vefât etti. (Eyyûb Sabri)
KAHR ::: Kendini günâhlarla kahretme. Şunu iyi bil ki; günâhları terk edenin, kalbi incelir, yumuşar. Haramı bırakıp, helâl yiyenin ise, düşüncesi berrâk (temiz) olur. (İmâm-ı Mâverdî)
Allahü teâlâ, kıyâmet günü kâfirlere ve günâhkâr mü'minlere, kahr ve celâl ile görünecektir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Gençlikte, Allahü teâlânın kahrından, azâbından korkmalı, titremeli, ihtiyarlıkta merhametine sığınmalıdır. (Ahmed Fârûkî Serhendî)
Kahrımız, gadâbımız (kızmamız) düşmana ziyân,
Adüvden (düşmandan) korkmadık, korkmayız hiçbir zaman,
Kur'ân'da zafer vâdediyor hazret-i Yezdân.
(Gülbank-i Mehterân)
2. Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.
Abdülmecîd Han, Mustafa Reşid Paşanın mason olduğunu, İslâmiyet'e uymayan bir yol tuttuğunu anlayınca, kahrından, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunuyor, irâde-i şâhâne alınıyordu. Sırada bulunan bir kâğıt için "Medîne halkının dilekçesi okunacak" bilgisi verildi. "Durun, okumayın! Beni oturtun!" buyurdu. Arkasına yastık koyup oturtuldu. "Onlar Resûlullah efendimizin komşularıdır. O mübârek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız. Fakat okuyunuz da kulaklarım bereketlensin." dedi. Bir gün sonra vefât etti. (Eyyûb Sabri)
kahır ::: mahv etme , üstünlük , galebe , aşırı üzüntü , acı , keder , ezici davranış , zulüm , baskı ile iş gördürme , zorlama , yok etme , çok üzülme , derin üzüntü
kahr ::: zorlama , ezme , mahvetme
kahır ::: yok etme
kahır ::: çok üzülme
kahr ::: yok etme
kahr ::: çok üzülme
KAHR :::