Çağdaş Sözlük

miras ~ ميراث

Lehce-i Osmani - miras ~ ميراث maddesi. Sayfa: 1356 - Sira: 9

Lehce-i Osmani; miras maddesi. osmanlıcada miras ne demek, miras anlamı manası, miras osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte miras hakkında bilgi. Arapça miras ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada miras anlamı

Lehce-i Osmani - Ahmed Vefik paşa - ميراث miras ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..

miras ~ ميراث güncel sözlüklerde anlamı:

MiRAS ::: Ölen kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal, mülk.( $ olan hükm-ü Kur'anî, mahz-ı adâlet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir. Evet adâlettir. Çünki; ekseriyet-i mutlaka itibariyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüt eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telâfi eder. Hem merhamettir, çünki: O zaife kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur'ana göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, "Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebeb olacak zararlı bir çocuk" nazariyle endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona, "hânedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakib" nazariyle bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz. Şu halde o fıtraten nazik, nâzenin ve hilkaten zaife ve nahife kız, sûreten, az bir şey kaybeder; fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak'tan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedit bir zulümdür. Belki zaman-ı câhiliyette gayret-i vahşiyaneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarâne bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenâate yol açmak ihtimali vardır. M.)

mîrâs ::: (a. i. veraset ve irs'den c. : mevârîs) : ölenin hısımlarına veya kanunen verilmesi gereken kimseye bıraktığı mal, mülk, para. mîrâs-ül-mükâteb : huk. [eskiden] kitabete kesilmiş olan memlûke ait terekenin veresesine intikali, ki şu veçhile olur : mükâtebin terekesinden evvelâ yabancılara âit borcu varsa o tesviye olunur. Sonra mevlâsına borcu varsa bu verilir, daha sonra kitabet bedelinden artan kısım te'diye olunur, bundan sonra ne kalırsa o da veresesine kalır.

miras ::: ölen kimsenin yakınlarına kalan malı.

MiRaS ::: Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

(Ey Resûlüm!) babası ve çocuğu olmıyanın mîrâsı hakkında senden dînin hükmünü istiyorlar. De ki, Allah, babası ve çocuğu olmayan için şöyle beyân eder: Eğer bir kimse ölür de çocuğu bulunmazsa ve geride ana-baba bir veya baba bir olan tek bir kız kardeşi olursa, terikenin yarısı bunundur. Eğer ölen bir kadının geride çocuğu kalmaz da erkek kardeşi bulunursa, o, terikenin tamâmına vâris olur. Ölenin iki veya daha çok kız kardeşi varsa, bunlara terikenin üçte ikisi vardır. Eğer kardeşler erkek ve kadın olurlarsa erkek için iki kadın payı vardır. Şaşırırsınız diye Allah size dîninizin hükümlerini açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (Nisâ sûresi: 176)

Küçük çocukları olan veya mîrâsa muhtaç bâliğ (ergen) ve sâlih çocukları bulunan hastanın, malından nâfile hayrât ve hasenâtı (iyilik yapılmasını) vasiyyet etmeyip çocuklarına bırakması daha iyidir. (İbn-i Âbidîn)

Malını, hayrâta (iyi yerlere) sarf edip, fâsık (haram ve günah işleyen) çocuğuna mîrâs bırakmamalıdır. Çünkü günâha yardım etmek olur. (Kerderî)

Miras :::


  1. Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke.

  2. Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik.

  3. Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey.

  4. kalıt. ~ hukuku : kalıt töresi. ~ mukavelesi: kalıt sözleşmesi. ~ sebebiyle istihkak da'vâsı: kalıt arancı, dilemi (Erbschaftsklage, action en pétition d'hérédité), ~ şirketi: kalıtçılar ortaklığı (Erbengemeinschaft). ~ a liyâkat: kalıta yaraşma.~ m intikali: kalıtın geçişi. ~ ın resmen idâresi: kalıtın görevsel yönetimi. ~ da iâde: denkleştirme (Ausgleichung). ~ dan ıskat : kalıttan çıkarma (Enterbung, exhérédation). ~ dan mahrümiyyet: kalıttan yoksunluk.

miras ::: ölen kimsenin yakınlarına kalan malı , ölen kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal , mülk

Miras ::: Ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet.

mîrâs ::: (a. i. veraset ve irs'den c. : mevârîs) ölenin hısımlarına veya kanunen verilmesi gereken kimseye bıraktığı mal, mülk, para. mîrâs-ül-mükâteb : huk. [eskiden] kitabete kesilmiş olan memlûke ait terekenin veresesine intikali, ki şu veçhile olur : mükâtebin terekesinden evvelâ yabancılara âit borcu varsa o tesviye olunur. Sonra mevlâsına borcu varsa bu verilir, daha sonra kitabet bedelinden artan kısım te'diye olunur, bundan sonra ne kalırsa o da veresesine kalır.

miras ::: tereke

miras :::

Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke

MİRAS :::

Ölen kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal, mülk.( $ olan hükm-ü Kur'anî, mahz-ı adâlet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir. Evet adâlettir. Çünki; ekseriyet-i mutlaka itibariyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüt eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telâfi eder. Hem merhamettir, çünki: O zaife kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur'ana göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, "Beni