afv ~ عفو
Lehce-i Osmani - afv ~ عفو maddesi. Sayfa: 1235 - Sira: 22
Lehce-i Osmani; afv maddesi. osmanlıcada afv ne demek, afv anlamı manası, afv osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte afv hakkında bilgi. Arapça afv ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada afv anlamı
Lehce-i Osmani - Ahmed Vefik paşa - عفو afv ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..
afv ~ عفو güncel sözlüklerde anlamı:
AFV ::: Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek.(Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; adeta taksiratından takdis etsin. Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de yüz te'vil ile te'vil ettirir. ( $ )sırrıyla: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan, $ dediği halde nasıl nefse itimat edilebilir. Nefsini ittiham eden kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar, itiraf etse, afva müstahak olur. L.)(İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinliyen insafsızlar, mü'mine adâvet ederler. Halbuki : Cenab-ı Hak Haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adâlet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki: İnsan, fıtratındaki zülum damarıyla, şeytanın telkiniyle bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de: İnsan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü'min kardeşine adâvet eder. İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur. L.)
AFV ::: Ayakla basılmadık yer. * Malın iyisi, helâli ve fazlası. * Terketmek. * Mahvetmek.
afüvv ::: (a. s.) : merhametli, dâima affeden, suç bağışlayan [Allah].
afv ::: (a. i.) : 1) suçunu bağışlama. 2) özür dileme. 3) birini vazîfesinden uzaklaştırma.
afv an - il - cerâha ::: huk. bir kimsenin kendisini "kısas" veya "diyet" i gerektiren bir şekilde yaralıyan şahsa karşı mâlik olduğu "kısas" veya "diyet" veya "hükûmet - i adil" hakkında vazgeçmesi.
afv an - il - cinâye ::: huk. kendisine karşı kısası ve diyeti gerektiren bir cinayet işlenilen kimsenin veya bu hususta velîsinin kısas veya diyet hakkından vazgeçmesi.
afv an - il - kat' ::: huk. bir uzvu kesilmiş olan kimsenin bu sebeple mâlik olduğu kısas veya diyet hakkından vazgeçmesi.
afv an - il - kısas ::: huk. kendisine karşı cinayet işlenen kimsenin veya bu husustaki velîsinin kısas hakkından vazgeçmesi.
afv an - il - şecce ::: huk. baş veya yüz yaran suçlu üzerine lâzım gelen kısas veya diyet veya hükûmet - i adil hakkından başı yanlan kimsenin vazgeçmesi.
afv ::: bağışlama.
AFV ::: Bir kimse din kardeşinin bir işini yaparsa, binlerce melek o kimse için duâ eder. O işi yapmağa giderken, her adımı için bir günâhı afv olur ve kendisine kıyâmette nîmetler verilir. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce)
Allahü teâlânın sevgili kullarına, dünyâ sıkıntılarının ve belâlarının gelmesi, bunların günâhlarının afv olması için keffârettirler, sebebdirler. (İmâm-ı Rabbânî)
2. Bir kimsenin, düşmanından veya suçludan intikâm almaya, karşılığını yapmaya gücü yettiği halde bir şey yapmaması, intikâm almaması.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(İnsanlara karşı) afv yolunu tut. Ma'rûfu (yâni aklın ve dînin beğendiği şeyleri, Allahü teâlâdan korkarak günahlardan sakınmayı, sıla-i rahmi (akrabâyı, yakınları gözetmeyi, onları ziyâret ederek gönüllerini almayı ve onlara yardım etmeyi), harama bakmamayı; dili çirkin ve günah sözlerden korumayı) emret ve câhillerden yüz çevir. (A'râf sûresi: 199)
Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulm edenleri afv etmek, kendini mahrum edenlere ihsân (iyilik) etmek, güzel huylu olmaktır. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
... Allahü teâlâ, afv edenleri azîz eder. Allah rızâsı için afv edeni, Allahü teâlâ yükseltir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Mûsâ bin İmrân (aleyhisselâm); "Yâ Rabbî! Kullarının en kıymetlisi kimdir?" dediğinde, gücü yettiği zaman affedendir, buyuruldu. (Hadîs-i şerîf-Beyhekî)
Kıyâmet günü, hak sâhibi hakkını afv etmezse, bir dank (yarım gram gümüş) hak için cemâat ile kılınıp kabul olmuş yedi yüz namaz sevâbı alınıp, hak sâhibine verilecektir. (İbn-i Âbidîn)
âfv ::: bağışlama , affetme , af
afv ::: bağışlama
afv ::: af
afv ::: geçirim
afüvv ::: (a. s.) merhametli, dâima affeden, suç bağışlayan [Allah].
afüvv ::: affı bol
afüvv ::: daima affeden
AFV :::