Çağdaş Sözlük

şart ~ شرط

Lehce-i Osmani - şart ~ شرط maddesi. Sayfa: 1192 - Sira: 1

Lehce-i Osmani; şart maddesi. osmanlıcada şart ne demek, şart anlamı manası, şart osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte şart hakkında bilgi. Arapça şart ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada şart anlamı

Lehce-i Osmani - Ahmed Vefik paşa - شرط şart ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..

şart ~ شرط güncel sözlüklerde anlamı:

şART ::: Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey. * Kayıt. Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus. * Yemin. * Hal, vaziyet. * Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir. Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır. Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir. Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir.

şart ::: (a. i. c. : şürût) : 1) şart. 2) vaziyet, hal. 3) yemin.

Şart-ı arz (arz şartı) ::: jeod. herhangi bir yüksek dereceli nîrengi şebekesinde evvelce hesaplanmış bir dıl'a (bâz) dayanan bir nîrengi şebekesi kurulduğu takdirde ölçülerden hareketle bütün şebekeyi dolaşıp tekrar baza dönüldüğünde bazı sı-nırlıyan noktalarda tahassül edecek arz farkını gidermek için muvâzene hesabı sırasında kurulan husûsî muadele (denklem) ve bu muadelenin gösterdiği şart.

şart-ı bâtıl ::: huk. [eskiden] vâkıfın fayda ve maslahattan ârî ve vakfın gayesine muhalif olan arzusu, [hâin mütevellinin azlolunmaması, mevkuf akarın şu miktardan fazlaya kiralanmaması gibi]

şart-ı bâz (bâz şartı) ::: jeod. astr. herhangi bir nîrengi şebekesinde birden fazla baz bulunduğu takdirde, birinci bazdan mevcut ölçülere dayanarak ikinci bazın üstüne kadar bütün üçgenler dolaşılarak varıldığında ölçü hatâlarından doğan intibaksızlığı gidermek için kurulan husûsî muadele (denklem) ve bu muadelenin gösterdiği şart.

şart-ı caiz ::: huk. [eskiden] akd-i bey'in muk-tezâsından olan, yahut akdin muktezâsını te'yîde-den, yahut müteâref, yânî örf ve âdet-i beldede câri ve şart-ı hıyar gibi meşru olan şarttır ki bu şartla beyi' sahih ve muteberdir.

şart-ı dil' (dili' şartı) ::: jeod. astr. herhangi bir nirengi şebekesinde, şebekenin bir dıl'ından kalkıp bütün üçgenleri dolaştıktan sonra ayın dili' üzerine kulak yapmaksızın, yâni- dıl'ı sınırlı-yan noktalar devirden sonra üstüste gelecek şekilde doğru hesaplıyabilmek üzere muvâzenede tatbik edilen muadele (denklem) ve bu muadelenin gösterdiği şart.

şart-ı lâçjv ::: huk. [eskiden] akd-i bey'in muk-tezâsından olmayıp ve muhtezây-i akdi teyîd dahî etmeyip, müteâref olmıyan ve akdi yapan taraflardan birine veya ma'kud-ün-aleyhe faydası bulun-mıyan şarttır ki bu şartla beyi' sahih, lâkin şart lağvolur. [başkasına satmamak, yahut mer'aya salıvermek şartiyle bir hayvanı satmak gibi]

şart-ı müfsid ::: huk. [beyide] akd-i bey'in muk-tezâsından olmayıp ve akdin muktezâsını teyîd dahî etmeyip, müteâref ve meşru olmıyan ve fakat âkitlerden birini faydalı olan şarttır ki bu şart müfsit ve bu şartla beyi' fasittir, [arasıra binmek şartiyle bir atı satmak gibi]

şart-ı möteahhir ::: huk. vakfiyedeki müteânz şartlardan sonraki şart.

şart-ı müteânz ::: huk. [vakıfta] vâkıfın vakfiyesinde yekdiğerine muarız ve muhalif zikrolunan şartlara ıtlak olunur ki hepsini îmâl mümkün olmazsa sonraki şart evvelki şartın hükmünü nesheder.

şart-ı mütekaddim ::: huk. [vakıfta] vakfiyedeki müteânz şartlardan iik şart olup buna : şart-ı evvel de denir.

şart-ı nâsih ::: huk. vakfiyede müteânz şartlardan sonuncusu.

şart-ı sânî ::: huk. vakfiyede müteânz iki şarttan ikinci şart olup önceki şartın hükmünü kaldırmış sayılır.

şart-ı sarîh ::: huk. [vakıfta] yekdiğerine atıf suretiyle kullanılan tâbirleri muttasıl olarak tâ-kîbedip onlara vuzuh veren kayıt, ["çocuğuma ve çocuğumun çocuğuna ve neslime vakfeyledim" diye sayılan meşrût-un-leh'leri takiben zikrolunan "erkek" lâfzı gibi ki bütün sayılanlar için muteber bir kayıt addolunur]

şart-ı semt (semt şartı) ::: jeod. astr. evvelce hesaplanmış, binâenaleyh iki ucu arasındaki tul ve semti belli bir dıl'a (baz) dayanan herhangi bir nirengi şebekesinde ölçülerden hareket suretiyle bütün üçgenler dolaşıldıktan sonra baza varıldığında tahassül edecek semt farkını gidermek üzere 'muvâzene hesapları yapılırken kurulan husûsî muadele (denklem) ve bu muadelenin gösterdiği şart.

şart-ı takyidi ::: huk. [eskiden] akdi takyîdeden şarttır ki "üzere" ve "şartiyle" gibi lâfızlarla ifâde olunur.

şart-ı tül (tul şartı) ::: jeod. herhangi bir yüksek dereceli nirengi şebekesinde evvelce hesaplanmış bir dıl'a (baz) dayanan bir nirengi şebekesi kurulduğu takdirde ölçülerden hareketle bütün şebekeyi dolaşıp tekrar baza dönüldüğünde bazı sınırlıyan noktalarda tahassül edecek tul farkını gidermek için muvâzene hesabı sırasında kurulan husûsî muadele (denklem) ve bu muadelenin gösterdiği şart.

şart-ı vâkıf ::: vakfedenin, vakfı yapanın koştuğu şart.

şart-ı zû erbaat-il-adlâ ::: (dörtgen şartı) : jeod. herhangi bir nirengi şebekesinde iç açıları toplamı dörtyüz grat olması gereken dörtgenin ölçü hatâlarından doğan grat farkını gidermek üzere muvâzene hesabı sırasında kurulan husûsî muadele (denklem) ve bu muadelenin gösterdiği şart.

şerat ::: (a. i. c. : eşrât) : 1) alâmet, nişan, iz, işaret. 2) bir şeyin en bayağısı, en aşağısı.

şart ::: mutlaka gerekli olan, durum, yemin.

şART ::: Şâhitlerin bulunması; nikâhın sıhhati, mûteber olması için şarttır. Şâhid bulunmadıkça, nikâh meydana gelmez. Fakat şâhidlerin bulunması, nikâhın bulunmasını icâbettirmez. Şâhidler bulunduğu hâlde, nikâh yapılmayabilir. Yine namazın sahîh olması için, abdest şarttır. Fakat abdest, namazın vâcib olmasını, mutlaka kılınmasını îcâbettirmez. (Serahsî)

Şart :::


  1. Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul
    Örnek: İster istemez bu şartlara boyun eğecekti. F. R. Atay

  2. bk. koşul.

şart ::: yemin , koşul , durum

şart ::: ‬koşul

şart ::: yemin

şart ::: durum

şerat ::: (a. i. c. : eşrât) 1) alâmet, nişan, iz, işaret. 2) bir şeyin en bayağısı, en aşağısı.

şart ::: kayıt, koşul

ŞART :::

Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey. * Kayıt. Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus. * Yemin. * Hal, vaziyet. * Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir. Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır. Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir. Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir.